Her hangi bir zaman ve mekânın kutsiyeti ancak Allah ve Resulü’nün o mekân ve zamana değer atfetmesiyle olur. Ramazan ayı, kadir gecesi, Cuma günü ve icabet saati, kandil geceleri ve Kutlu Zaman Dilimi Üç aylar gibi zamanın altın dilimleri vardır. Bunlardan biri de berat kandilidir. Berat kandilinin kutsiyeti ve zamanın altın bir dilimi olma özelliğine sahip olduğu Kur’an’ı Kerim’in işaretleri, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in beyanları, selef âlimlerinin bu konudaki mütalaaları ve dünden bugüne telakki-i bilkabul ile Müslümanların bu geceye ayrı bir değer vererek ihya etmeleri ile sabittir.
Bu mübarek gece Peygamber Efendimizin kutlu beyanlarında “leyletü’n-nısfi min Şaban” yani Şaban ayının ortasındaki gece (15. Gecesi) olarak ifade edilmiştir. Ayrıca bazı âlimlere göre Duhan suresinde “Kur’an’ın indirildiği mübarek gece” olarak bildirilen gece de beraat gecesidir.
Beraat kelimesi; borçtan kurtulma, temize çıkıp aklanma, ceza veya sorumluluktan kurtulma gibi manalara gelir. Beraat kandili, Allah’ın ekstra rahmet, lütuf ve mağfiretiyle tecelli ederek kullarına bağışlanma kapılarını ardına kadar araladığı; müminlerin dualarına icabet ettiği, günahlarını affettiği, yapılan ibadetlerin normal zamanlardan kat kat fazla mükâfatlandırdığı bir zaman dilimidir.
Bu mübarek gecenin en meşhur adı “leyle-i beraa” (beraat gecesi) olmakla birlikte “leyle-i mübareke”, “leyle-i rahmet”, “leyle-i sakk” gibi başka isimleri de vardır.[1] Bu isimlerden rahmet ve mübarek bir gece isimlerinin manası açıktır. Beraat ve sak gecesi denmesinin manası ise şundan dolayıdır: Vergi tamamen ödendiğinde ödeyenlere borçlarının olmadığına dair bir sak (belge, sened) yazıldığı gibi Allah Teâlâ da bu gece mümin kullarının günahlarını affederek bağışlandıklarına dair beraat yazmaktadır. İşte bundan dolayı böyle bir isim verilmiştir.[2]
Bizim kültürümüzde beş kutlu zaman dilimi olan “Mevlid, Regaib, Mirac, Beraat ve Kadir” gecelerine “kandil” ismi verilmiştir. Osmanlı Devlet-i Aliyyesi’nin padişahlarından II. Selim zamanında bu kutlu zaman dilimlerinde camiler olabildiğince aydınlatılarak, minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için bu isim verilmiş o günden bu güne kullanılır olmuştur.
Gecenin önemi
Berat gecesinin fazileti ile ilgili olarak dünden bugüne pek çok eser te’lif edilmiş;[3] bu feyizli zaman dilimi ile ilgili dinin temel referans kaynaklarında yer alan bilgiler bir araya getirilerek yorumlanmıştır.
Bu mübarek zaman dilimine Kur’an-ı Kerîm’de şu ayette işaret edilmiştir: “Hâ, Mîm. Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim ki; Biz onu mübarek (kutlu) bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile o zaman yazılıp belirlenir.” (Duhan suresi, 44/1-4)
Müfessirlerin çoğunluğuna göre burada bildirilen “mübarek gece”, kadir gecesidir. İbn-i Abbas ekolünün en önemli temsilcisi İkrime ve bir grub alime göre ise “beraat gecesi” dir.[4]
Bu iki farklı yaklaşım Kur’an’ın beraat gecesi levh-i mahfuzdan dünya semasına inzali, kadir gecesinde de peyderpey Peygamber Efendimiz’e inmeye başladığı şeklinde telif edilmiştir.[5] Bununla birlikte Beraat gecesinden Kadir gecesine kadar meydana gelen şeyler arasında farklılık olabileceği gibi birinde icmal öbüründe tafsil veya birisinde dünyevî hususlar diğerinde uhrevi meseleler şeklinde yorumlayanlar da vardır.[6]
Bu gecenin önemi ve fazileti ile ilgili olarak değişik hadis kitaplarında rivayetler vardır.[7] Beraat gecesi Hz. Aişe(r.a.) dan gelen bir rivayette İnsanlığın iftihar tablosunun mübarek beyanlarında şu şekilde geçmektedir: “Allah Teâlâ Şaban ayının 15. Gecesi dünya semasına rahmet ve mağfiret ve lütüflarıyla tecelli eder. Tecelli eder de Kelb kabilesinin koyunlarının kıllarının sayısından daha çok insanı affeder.”[8]
Bu gecenin önem ve faziletini bildirerek bu kutlu zaman diliminin değerlendirilmesi gerektiğini bildiren Hz. Ali’den gelen bir başka hadis de şu şekildedir: “Şaban ayının ortasında geceyi ibadet ederek gündüzü oruç tutarak geçiriniz. Allah o gece güneş batınca dünya semasına nüzul eder (ekstra bir rahmet, mağfiret ve ihsanlarda bulunur.) ve fecir doğana kadar yok mu benden af isteyen affedeyim; yok mu benden rızık isteyen rızık vereyim; yok mu musibete uğramış onun derdine derman vereyim. Yok mu şöyle yok mu böyle der.” [9]
Hadiste bildirilen Allah Teâlâ’nın nüzul etmesi; Allah’ın kullarına mağfiret ve icabet kapısını açması, ekstra lütuflarda bulunması şeklinde yorumlanmıştır. Bununla birlikte Allah Teâlâ bizim gibi değildir. Dünyanın her yerinde grup ve gecenin sülüsü (son üçte biri) yaşanabilir. Cenâb-ı Hakk’ın hususî teveccühü vardır. Allah keyfiyeti bizce mechul gruptan sonra veya gecenin üçte birinde nüzul eder.
Muaz b. Cebel’den gelen bir rivayette Peygamber Efendimiz “Allah Teâlâ, Şaban ayının 15. Gecesi ayrı hususi bir mağfiret ve rahmet tecellisinde bulunur. Müşrik ve Müslüman kardeşine kindar davranan insanların dışındaki herkesi affeder.” [10]
Bir başka rivayette Peygamber Efendimiz; Allah’ın bu gecede müminleri affettiğini, kafirlere mühlet verdiğini, kin ve nefretle hareket edenleri de bu negatif özelliği bırakıncaya kadar kin ve nefretleriyle baş başa bıraktığını bildirmiştir.[11]
Zikredilen hadis-i şeriflerde bu gecenin ekstra bir rahmet ve mağfiretle tüllendiğine ve dualara icabet edildiği böyle bir fırsatın fevt edilmemesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Bununla birlikte Allah Resulü, bu mübarek geceden istifadeye mani olan “müşrik” ve “müşahin” olmak üzere iki negatif özelliğe dikkat çekmiştir. Aynı konu ile ilgili farklı rivayetlerde “zina”[12], “adam öldürme” [13] gibi büyük günahların da bu gecedeki ekstra rahmet ve mağfiretten mahrumiyete sebebiyet verdiği bildirilmiştir.
Burada hadiste bildirilen birisine öfke ve düşmanlık yapmaktan maksat değil de sırf nefsi emmâre endeksli Müslümanlara buğz ve düşmanlık yapılmasıdır. Zira böyle dengenin korunamayacağı öfkeli bir durumda karşı taraftaki insan arkadaşının elinden ve dilinden gelecek eziyetten emin olamaz. Bu da öldürmeye kadar götürür. Bazen de küfre götürebilir. Çünkü çoğu zaman düşman olarak gördüğü Müslüman kardeşinin kanını dökmeyi ve malını gasbetmeyi mübah görmeye sevk eder. Bu durumdan dolayıdır ki bazı rivayetlerde bu gecedeki mağfiretten nasibi olmayanlar bildirilirken “müşahin” “katil-i nefs” ile birlikte zikredilmiştir. İkisi de ağır bir tehdittir. [14]İşte bir müslümana duyulan kin, nefret ve düşmanlığın meydana getirdiği negatif durum mağfiret ve rahmet vakitlerinin çoğunda affedilmeye manidir.
Nitekim bu konuda rivayet edilen bir hadiste Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Cennetin kapıları pazartesi ve Perşembe günleri açılır ve Allah’a şirk koşmayan her kul mağfirete mazhar olur, affedilir. Ancak Müslüman kardeşi ile arasında kin ve nefret olan kimse hariç. Allah “bu ikisine aralarında anlaşıncaya kadar terkedin” buyurur. [15]
İmam Evzaî, hadiste bildirilen kalpteki Allah’ın mağfiretine mani olan kin ve nefreti, Peygamber Efendimizin ashabına karşı olan kin, nefret ve buğuz olarak yorumlamıştır. Şüphesiz ki böyle bir kin ve nefret, akran arasında olan kin ve nefretten çok daha büyük bir cürümdür.[16]
Demek bu geceden istifade edebilmek için kalp selameti çok önemlidir. Zira en faziletli amel:kin, nefret ve buğzun her çeşidinden uzak olan kalp selametidir. Kalp selametinin en faziletlisi de selefi salihine ta’n u teşnide, kin ve düşmanlıkta bulunan, onları tekfir etme cüretinde bulunan veya bu kutlu insanları sırat-ı müstakimden uzaklaşmış ve dalalete sapmış olarak görüp kin ve nefretini kusan heva ve hevesine kapılmış bid’at ehli kimselerin bu negatif inanç ve tavırlarından uzak durmaktır. Bundan sonra ise bütün Müslümanlara karşı kalbin kin ve nefretten uzak olup, onlar için hayır dilemesi, nasihat etmesi, kendisi için sevip hoşlandığı şeyleri onlar içinde sevip hoşlanmasıdır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de müminleri şu şekilde vasfetmiştir: “Onlardan sonra gelenler (başta muhacirler olarak, kıyamete kadar gelecek müminler):“Ey kerim Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önceki mümin kardeşlerimizi affeyle! İçimizde müminlere karşı hiçbir kin bırakma! Duamızı kabul buyur ya Rabbenâ, çünkü Sen raufsun, rahîmsin!” (şefkat ve ihsanın aşkındır). (Haşir suresi, 59/10)
Bu gecenin farklı bir yere ve öneme sahip olduğunu selef-i salihin de değişik vesilelerle seslendirmiştir. Mesela, Ömer b. Abdilaziz Adiyy b. Ertaa’ya (Basra’daki valisine) mektup yazarak şöyle ferman etmiştir: “Sene içerisinde dört gecenin kıymetini bil! Şüphesiz ki Allah Teâlâ bu dört gecede rahmetini yağdırır ha yağdırır. Bu geceler; Recep ayının ilk gecesi, Şaban ayının ortasındaki gece (beraat gecesi), Ramazan ve Kurban bayramı geceleridir.”[17]
İmam Şafii Hazretleri, beş gecede yapılan dualara icabet edileceğine dair kendilerine bir bilgi ulaştığına dikkat çekerek, bu beş gecenin; Cuma, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleri, Recep ayının ilk gecesi ve Şaban ayının ortasındaki gece (beraat gecesi) olduğunu söylemiştir.[18]
Tabiinin önemli imamlarından Ata b. Yesar: “Kadir gecesinden sonra berat gecesinden daha faziletli bir gece yoktur. Allah (c.c.) bu gecede dünya semasına nüzul eder (ekstra rahmet tecellilerinde bulunur)Müşrik, müşahin ve sıla-i rahimi terk eden hariç bütün kullarını affeder.” buyurarak bu geceyi ihya edenler şu şekilde dua ederdi: “Ey bu gecede cehennem ateşinden azad olunanlar! Sizi tebrik ederiz ne muazzam bir lüftu ilahiye mazhar oldunuz. Ey bu geceden istifade edemeyip reddedilenler! Allah kaybettiklerinizi size tekrar lütfetsin. Zira siz bu gece cehennem ateşinden azad olmayı kaçırarak çok büyük bir musibete musâb oldunuz.”[19]
Asrımızda İslamî düşünce ve aksiyonu zirvede temsil edenlerden Üstad Bediüzzaman hazretleri de beraat kandiline çok önem vermiş talebelerinin, sevenlerinin kandillerini yazdığı mektuplarda tebrik etmiş[20], bu gecenin bütün sene için bir çekirdek hükmünde ve beşer mukadderatının proğramı nevinden olması itibariyle kadir gecesi kudsiyetinde olduğuna dikkatleri çekmiş ve bu gecede yapılan ibadetlerin ne kadar sevaplı olduğunu da şu şekilde ifade etmiştir: “Herbir hasenenin Leyle-i Kadirde otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Beratta her bir amel-i salihin ve her bir harf-i Kur'ân'ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir.”[21]
Bu gecede cereyan eden olaylar
Berat gecesinde dua ve niyazın kabul edilmesi, ekstra lütuf mağfirette bulunulmasının yanında bu gecenin ayrı hususiyeti de gecede cerayan eden önemli olaylardır.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu gecenin ne kadar önemli olduğuna ve gecede meydana gelen önemli hadiselere dikkat çekmiş, ümmetinin ibadet, dua, tefekkür ve zikirle ihya etmesi için bu kutlu zaman diliminin hususiyetlerinden bahsetmiştir. Şöyle ki Allah Resulü, Hz. Aişe (r.a.)ye “Bu gecede neler olduğunu biliyor musun? diye sormuş o da bütün bir hayatı ta’lim etmek için gelen Peygamber Efendimiz’e cevabını sormuş Allah Resulü de: “Bu gecede sene içerisinde doğacak ve ölecek insanlar yazılır. (Levh-i mahfuzdan istinsah edilir) yapılacak Salih ameller mele-i a’laya yükseltilir, maddî-manevî rızıklar indirilir.” buyurmuştur. [22]
Bu gecede dinî, dünyevî bütün hayırların rehberi, kaynağı olan Kur’an nazil olmuştur. Peygamber Efendimize tam şefaat yetkisi verilmiştir: “Peygamber Efendimiz Şaban’ın 13. gecesinde Allah’a dua edip ümmetini istemiş kendisine üçte biri verilmiş, 14. Gece yine dua etmiş bu sefer ümmetinin yarısı verilmiş. 15. Gece dua ettiğinde ise ümmetinden eşek inadı gibi diretip isyan ederek Allah’tan kaçanlar hariç ümmetinin hepsi verilmiştir.”[23]
Bu gecede melekler yeryüzüne iner, Allah ekstra bir lütuf ve mağfiret tecellisinde bulunur. Günahlar affolunur, dualara icabet edilir.
Bir hadiste Peygamber Efendimiz bu gecede cereyan eden olaylar ile ilgili olarak şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Allah Teâlâ ölüm meleğine bu senede ruhu kabzedilmesi istenen insanları bildirir.”[24]
Mürsel bir hadiste de Peygamber Efendimiz: “İnsanların ecelleri bir Şaban ayından öbür Şaban ayına kadar tespit edilir. Hatta adam evlenir çocuğu olur oysaki ismi ölenler arasında çıkar.”[25] Buyurmuşlardır.
Bu gece yıllık şakî ve saîdlerin listesinin müvekkel meleklere teslim edildiği gecedir. Senelik takdirler bu gece ile kadir gecesi arasında tevzi edilir.[26] Gelecek seneye kadar kulların ecelleri, rızıkları ve diğer şeyleri yazılır, tafsil edilir. Her hikmetli iş-Allah’ın her işinde bir hikmet vardır- bir emir ile yazılıp belirlenir. Levh-i mahv ve ispattan istinsah edilip meleklere ibraz edilir. Bundan önce değişebildiği halde artık bir daha değişiklik olmaz.
Senelik takdirlerin Levh-i mahfuzdan istinsahına beraat gecesi başlanıp kadir gecesi bitirildiği, rızıklar ile ilgili nüshanın Mikail’e, savaşlar, depremler, yer batmaları ve yıldırımlar nüshasının Cebraîl’e, ameller nüshasının dünya semasının sahibi büyük bir melek olan İsrafil’e, musibetler nüshası da melekü’l-mevte (ölüm meleğine) verildiği tefsirlerde yer almaktadır.[27]
İbn-i Abbas’tan bütün hükümlerin berat gecesi hükme bağlanıp 27. Gecede sahiplerine teslim edildiği rivayet edilmektedir.”[28]Bu geceye ait bir başka özellik de Allah’ın zemzem suyunu arttırmasıdır.[29]Bazı âlimler kıblenin tahvilinin hicretin ikinci senesinde beraat gecesi olduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmıştır.
Gecenin ihyası
Müslümanlar berat kandiline çok önem vermiş, değişik ibadetlerle, Yüce Mevla’ya tazarru ve niyazlarla bu geceyi ihya etmeyi adet haline getirmişlerdir. Bu gece bize ramazan ayını müjdeleyerek o mübarek aydan olabildiğince istifade edebilmemiz için de bir hazırlık zamanıdır; kulluğumuzu gözden geçirerek, kalp ve ruh hayatına bir çeki düzen verme, akort etme faslı gibidir.
Peygamber Efendimiz’in bu gecenin ihya edilmesi ile ilgili hadislerinden hareketle cumhuru fukaha beraat gecesini ihya etmenin mendup olduğu kanaatindedir.[30] Daha önce geçtiği üzere Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ ve etemmü’t-teslimat) bu mübarek zaman diliminin gündüzünün oruç ile gecesinin de ibadetle ihya edilmesini istemiş, [31] Kendisi bu gecede ibadet ve duasını artırmış, kabirleri ziyaret ederek ölen insanlara dua etmiştir. Efendimizin kavlî ve fiilî hadislerinden bu gecenin ihyası için gündüzünde oruçun tavsiye edilmesinin yanında gecenin kıyam edilerek ihyası istenmiştir. Fakat kıyamın ne şekilde ve ne kadar olacağı bildirilmemiştir. Kıyam etmek, ibadet etmek demektir. Bu geceyi ihya etmek isteyenler namaz ve diğer ibadetler arasında muhayyer bırakılmıştır. Kılacağı namazların rekat sayısı ve kılınış keyfiyeti Şeriat’tan sarih veya işarî bir mani olmadıkça kişinin kendisine bırakılmıştır.
Esasında bu durum diğer kutlu zaman dilimleri için de söz konusudur. Yani Beraat gecesi, zilhiccenin on gecesi ve Bayram geceleri gibi zaman dilimleri her türlü ibadet ile ihya edilebileceği gibi ferdi olarak nafile namaz kılarak, Kur’an tilavet ederek, hadis okuyarak/dinleyerek, tespih çekerek ve peygamber Efendimiz’e bol bol salat u selâm getirerek değerlendirilebilir.[32] Tabii bu arada kaza namazı kılmak da değerlendirme adına bir fırsattır.
Hadiste bildirildiği üzere bu mübarek geceden istifade, tevbe, istiğfar dua ve yakarıştan geçmektedir. Günah ve isyanlarımızı hatırlayarak, Yüce Mevla’nın huzurunda boyun büküp, yürekten bir tevbe ve istiğfarla yalvarıp yakararak affımızı niyaz etmek bu gece yapılacak kulluğun ruhu ve özüdür. Zira Allah’tan istenilecek en hayatî, en önemli, en değerli lütuf, O’nun bizi afv ve mağfiret buyurmasıdır. Mağfiret talebinden sonra dualara icabet kapılarının sonuna kadar açıldığı bu gecede şahsımız, ailemiz, Müslüman kardeşlerimiz ve bütün insanlığın dünya ve ahret hayatı adına en çok muhtaç olduğu şeyler ne ise onları istemek yerinde bir davranış olsa gerek.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) den ve sahabeden beraat gecesini cemaat halinde ihya etme ile ilgili bir rivayet sabit değildir. Bu hususta Şam fukahasından bir gurup tabiin imamından nakledilenler vardır.[33]
Bu mübarek gece dünden bugüne gerek fert gerekse cemaat halinde ihya edilmiştir.
Tabiunun imamlarından Halid b. Ma’dan, Mekhul, Lokman b. Âmir ve başkaları bu geceye tazimde bulunmuş, ibadete koşarak diğer günlerden farklı bir ibadet performansı sergilemişlerdir. İnsanlar onların bu geceye olan hürmet ve tazimlerinden gecenin fazilet ve büyüklüğünü anlamışlar ve zamanla bu diğer beldelerde de yayılmıştır. Bu arada bazı alimler de önceden bu şekilde bir ihya olmadığını söyleyerek bidat saymışlardır.
Şam uleması bu gecenin nasıl ihya edileceği hususunda iki farklı yaklaşımda bulunmuştur.
Bir grup ulemaya göre bu geceyi mescitlerde cemaat halinde ihya etmek müstehaptır. Halid b.Ma’dan[34], Lokman b. Âmir[35] ve başka alimler en güzel elbiselerini giyerek, güzel kokular sürünerek mescidlerde bu geceyi ihya etmişlerdir. İshak b. Rahaveyh/Rahuye[36]’de onların bu davranışını muvafık bulmuş ve mescitlerde cemaat halinde bu gecenin ihya edilmesinin bidat olmadığını söylemiştir.
Diğer bir grup alim ise ferdî olarak mescitte tek başına namaz kılmayı mahzurlu görmemekle birlikte cemaat halinde toplanıp bu geceye matufen namaz kılmak, dua etmek ve kıssa anlatanları dinlemek için bir araya gelmeyi mekruh görmüşlerdir.[37]
Bu gece yapılması gereken bir diğer önemli husus da bilhassa dua ve mağfiretin kabulüne mani olan günahlardan uzak durmaktır. Bunların başında da Allah’a şirk koşmak, insan öldürmek ve zina etmek gelmektedir.
Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem)e en büyük günah nedir? diye sorulduğunda “Seni yaratan Allah’a ortak koşmandır”, buyurmuştur. Sonra hangisi diye sorulunca seninle birlikte yemek yeme endişesiyle (geçim külfetiyle) kürtaj yaptırtarak çocuğunu öldürmendir. Sonra hangisidir ? sorusuna “Komşunun hanımı ile zina etmendir”, buyurmuşlardır. Nitekim Peygamber Efendimiz’in bu sözü ayetle de tasdik edilmiştir: “Onlar, Allah’la beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürmezler. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa günahının cezasını bulur.” (Furkan 25/68)
Bu geceye mahsus Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) den mervi bir ibadet yoktur. Her ne kadar bazı kitaplarda[38] her rekatında on ihlas suresi okumak suretiyle toplam bin ihlas ile yüz rekat kılana Allah’ın ona yetmiş nazarla bakacağı ve her bir nazar ile de yetmiş ihtiyacını karşılayacağı ve bunların en alt seviyede olanının da mağfiret olduğu veya her bir rekatında otuz ihlas suresi ile 12 rekat namaz kılanın cennetteki yerini görmeden dünyadan ayrılmayacağına veyahutta ondört rekat namaz kılıp peşinden Fatiha, felak, nas surelerini 14 kere, ayete’l-kürsîyi bir kere okuyanın yirmi haccı mebrur ve yirmi sene oruç tutmuş gibi mükafatlandırılacağına dair Peygamber Efendimiz’e nispet edilen rivayetler varsa da bunlar Zeynüddin Irakî, İmam Nevevî ve başka hadis otoriteleri tarafından mevzu kabul edilmiştir. [39]
Bu gecenin ihyası adına da Üstad Bediüzzaman hazretleri; “…elden geldiği kadar Kur'ân'la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.” tavsiyesinde bulunmuştur.[40]
Bu gecede Hz. Ömer, Hz. Abdullah b. Mes’ud gibi seleften pek çok insan şu duayı yapıyorlardı: “Allahım bizi şakiler olarak yazmışsan oradan ismimizi sil bizi saidler zümresine yaz. Eğer bizi saidler zümresinde yazmış isen ismimizi orada sabit kıl. Şüphesiz ki Sen dilediğini siler, dilediğini de tespit buyurursun. Zaten Ümmü’l-Kitap’ da Senin nezdindedir.”[41] Bu duanın hadis olduğuna dair rivayet varsa da bunun kuvvetli olmadığı ifade edilmiştir. [42]
Bir müslümana yakışan, bu mübarek geceyi kendisini Allah’ı zikretmeye, günahlarının affedilmesi, ayıplarının setredilmesi ve problemlerinin çözülmesi için Allah’a yürekten teveccüh edip dua dua yalvararak yakarışa geçmeye ayırmasıdır.
Sonuç
Zamanın kudsî ve altın bir dilimi olan berat kandilinden istifade ve istifaze etmek bu geceyi değerlendirmeye bağlıdır. Zatında altın olan bu gecenin kıymeti bizim teveccühümüze, bu geceyi farklı bir şekilde duyarak yaşamamıza bağlıdır. Kaza namazı, salat u selam, Kur’an tilaveti ve yürekten Allah’a teveccüh ederek tevbe ederek tıpkı yiyecek koparmak için yalvarıp yakaran bir dilenci gibi mağfirete mazhar olmak için yakarışa geçmek bu gecede yapılacak en güzel ibadetlerdir. Bu arada İslam dininin seviyeli temsili ve dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara özellikle mağdur, mazlumların dertlerine derman vermesi ve dua dua yalvarmanın hayati önemi de her türlü izahtan vareste olsa gerektir.
[1] Zemahşeri, Keşşaf, 4/272; Kurtûbî, el-Câmi, 16/126 (Duhan Suresi, 3. Ayetin tefsiri) [2] Razi, Mefatih, 27/204; Âlûsî, Ruhu’l-Meanî, 25/110-111. [3] Necmeddün Gaytî, İbn-i Hacer el-Mekkî, Aliyyü’l-Kari, Salim Senhûrî, Nuh b. Mustafa Konevî, Zeyne’l-Abidin Muhammed b. Abdullah ve başka âlimlerin bu gecenin yeri ve önemi ile ilgili eserleri vardır. İbn-i Recep el-Hanbelî’nin “Letaif” isimli kitabı bu konuda yazılmış en güzel eserlerden biridir. [4] Taberi, Câimu’l-Beyan, 25/108-109 [5] Kurtubî, el-Câmi, Duhan suresi, 3-4.ayetlerin tefsiri; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Duhan suresi, 3-4.ayetlerin tefsiri. [6] Aliyyü’l-Kâri, Mirkatü’l-Mefatih, 3/385 [7] Tirmizî ve İbn-i Mace’nin Sünenlerinde, Abdurrezzak’ın Musannnef’i gibi eserler de bu gecenin fazileti ile müstakil bab başlıkları açılarak konu ile ilgili hadisler bir araya getirildiği gibi değişik hadis kitaplarında bu gecenin fazileti ile ilgili rivayetler yer almaktadır. Bkz. İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 6/108; Abdurrezzak, musannef, 4/316; Taberani, mucemu’l-kebîr, 20/108; mucemu’l-evsat, 7/36; Ahmet b. Hanbel, müsned, 2/176. [8] Tirmizi, savm, 39; İbn-i Mace, ikame, 191; Ahmet b. Hanbel, Müsned, 6/238. Tirmizi’nin ifadesiyle Buhari bu hadisin senedine iki yerde inkıta olduğu nazariyle bakmıştır. Hadisin senedindeki Haccac b.Ertaa, Yahya b.Ebi Kesîr’den, Yahya da Urve’den işitmemiştir. Lakin mücerred inkita hadisin mutlak manada terk edileceği manasına gelmez. Üstelik Ebu Davud’un Sünen’inde Yahya b.Ertaa’dan dünya kadar hadis rivayet edilmiştir. Tirmizî de onun bazı hadislerini tahsin etmiştir. Özellikle bu hadisin İbn-i Mace, Beyhakî, İbn-i Hüzeyme, Ahmet b. Hanbel ve başka yerlerde şehavidi vardır. Bu da bu hadisin bir aslının olduğunu gösterir. Dolayısıyla bu gecedeki dua, istiğfar ve ibadetin fazileti inkar edilemez. Bundan dolayı fıkıh kitaplarında bu gece dinde ihya edilmesi mendup olan geceler arasında zikredilmiştir. Kevserî,Makalat, 49-50. [9] İbn-i Mace, ikame, 191; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/258. [10] Taberanî, Mu’cemu’l-Kebîr, 20/108; Evsat, 7/36; İbn-i Mace, ikâme, 191. Bu hadisin Ebu Musa el-Eşarî ‘den rivayet edilen tarikinde ise “müşrik” yerine “katil-i nefs” (insan öldüren) ifadesi vardır. Bu rivayet hadis kriterleri bakımından zayıf kabul edilmiştir. Zira hadisin rivayet zincirinde “leyyinü’l-hadis” olarak kabul edilen Abdullah b. Lehia vardır. (Heysemi, Mecmaü’z-Zevaid, 8/65) [11] Taberanî, Mu’cemü’l-Kebîr, 22/224; Beyhaki, Sünen-i Suğra, 3/431. [12] Beyhaki, Şuabu’l-İman, 3/179 [13] Ahmet b. Hanbel, Müsned, 2/176 [14] Aliyyü’l-Kâri, Mirkatü’l-Mefatih, 3/386. [15] Müslim, birr, 34; Ebu Davud, edep, 47; Muvatta, hüsnü’l-huluk, 17. [16] İbn-i Recep el-Hanbelî, Letâifu’l-Meârif fîma limevasimi’l-ammi mine’l-vezaif, s.200-201. [17] Münavî, Feyzü’l-Kadir, 3/454; İbn-i Hacer, Telhisu’l-Habîr, 2/80 [18] Münavî, Feyzü’l-Kadir, 3/454; İbn-i Hacer, Telhisu’l-Habîr, 2/80 [19] İbn-i Recep el-Hanbelî, Letâifu’l-Meârif fîma limevasimi’l-ammi mine’l-vezaif, s.200 [20] Bkz. Emirdağ Lahikası,1/ 46, 108, 210, 227. [21] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, 495 [22] Aliyyü’l-Kâri, Mirkatü’l-Mefatih, 3/346 [23] Razi, Mefatihu’l-Gayb, 27/204; Elmalılı, Hak Dini, 6/4293 [24] Müttaki, Kenzü’l-ümmal, 12/140 [25] İbn-i Kesir, Tefsir, 4/138; Beyhaki, Şuabu’l-İman, 3/386; Müttaki, Kenzü’l-Ümmal, 15/292. [26] Muhammed Zâhid Kevserî, Makalat, s.49 [27] Zemahşeri, Keşşaf, 4/274; Kurtubi, el-Cami, 16/128; Âlusi, Ruhu’l-Meanî, 25/113 [28] Zemahşeri, Keşşaf, 4/274; Âlusi, Ruhu’l-Meanî, 25/113 [29] Münavi, Feyzü’l-kadir, 2/263. [30] El-Mevsuatu’l-Fıkhiyye, “kıyamü’l-leyl”md. [31] İbn-i Mace, ikame, 191; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/258. Bu hadisin senedinde İbn-i Ebi Sebre vardır. Bu zatı pek çokları makbul görmeyip hadis rivayet etmemiştir. Kütübü Sitte’den İbn-i Mace dışında kendisinden hadis rivayet eden yoktur . Bu zat İmam Ebu Yusuf’dan önce Bağdat’ta kadılık yapmıştır. Zayıf olduğu kabul edilse bile fazailde zayıf hadislerle amel edilmesi bütün ulemanın kabul ettiği bir husustur. [32] İbn-i Abidin, Reddü’l-Muhtar, 3/26 [33] İbn-i Recep el-Hanbelî, Letâif, s.200. [34] Tabiinden olup Şam fukahasındandır. Yetmiş sahabeyle mülaki olmuştur. Âbid, zâhid bir insandır. H.104 de vefat etmiştir. [35]Sahabeden Ebu Derda ve Ebu Ümame’den rivayet eden tabiinden Şamlı sika bir ravidir. [36] Hadiste imam [37] İbn-i Recep el-Hanbelî, Letâifu’l-Meârif fîma limevasimi’l-ammi mine’l-vezaif, s.198-199. [38] Ebu Talip el-Mekkî, Kutu’l-Kulûb, Daru’l-fikir, Beyrut, 199, 1/135; Gazzali, İhya, 1/203 [39] Leknevî, Esraru’l-Merfua, s.80-84; Zeynüddin el-Irakî, el-Muğnî an hamli’l-esfar s.157; Zebidî, İthafü’s-Sadati’l-muttakin, 3/706-7; Aliyyü’l-Kari, Mirkat, 3/388. [40] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, 495 [41] Aliyyü’l-Kâri, Mirkatü’l-Mefatih, 3/350; Taberi, Tefsir, Duhan suresi, 3.ayetin tefsiri. [42] Aliyyü’l-Kâri, Mirkatü’l-Mefatih, 3/388.
Comments